Çözülebilmesi gereken bir durum var fakat ben problemi bulamıyorum ve problemi bulamadığım için kendim çözülmeye başlıyorum. Nefes alırken zorlanmalar yaşıyorum, biliyorum o da biliyor hayatı istemediğimi.
Bazen kolaya atılmayı istiyorum, şu dolu tabancadan bir kurşun azalsa kimsenin fark etmeyeceğini düşünüyorum daha sonra aklıma satranç geliyor. Satrançta taşlardan, hamlelerden daha önemli bir kural vardır.Hiç bir oyun oynanmadan kazanılmayacağı gibi kaybedilmeyeceğidir. Yemin ederim yıllar önce böyle bir haldeyken masaya oturdum. Belki o gün satranç ruhuma girmeseydi pes etmiş olurdum. Etmedim, kaç sene geçti üstünden etmeyeceğim. Hiç bir işim doğru gitmiyor ama olsun hala herşeyin elimde olduğunu bilmek bile bana güç veriyor. Ben o gün o satranç masasına oturdum ve kaybettim. Hayatımın en güzel oyunuydu. Beni hayata bağladı. Ben o gün hayatın bir satranç oyunu olmadığını, hayatın bir satranç tahtası olduğunu öğrendim. Hiç bir şeyin tek bir oyundan ibaret olmadığını sayısızca oyundan oluştuğunu öğrendim. Her kaybettiğim oyunda rakibimi değil kendimi gözlemledim. Çünkü kazanmak aslında kolaydı, fakat kendi hatalarını çözmek zor olandı. Hatalar yaptım tekrar ve tekrar. Kabul ediyorum bazen pekiştirmem gerçekten uzun yıllar alıyor fakat hiç bir zaman tahtanın karşısındakine bakmadım ve bir oyunu oynamaktan kendimi vazgeçirmedim.
Neden mi bir şah olmayı yada başka bir taş olmayı seçmedim?
Çünkü taşlar tahta olmadan oynanamaz.